Geçtiğimiz günlerde Hürriyet ve T24 haber sitelerinde yayınlanan, iklim krizine bağlı olarak yükselecek deniz sularının sahilleri yutacağı ile ilgili haberleri gördüm. Son birkaç yıldır haberlerde bahsi geçen çalışmaları biz de fakültedeki akademisyenler ile kendi aramızda zaman zaman tartışıyorduk. Hazır haber siteleri konuyu gündeme taşımışken ben de aynı konunun başka bir boyutuna dikkat çekmek istiyorum.

Öncelikle yapılan çalışmayı ve bu çalışmanın kim tarafından yapıldığını ele alarak başlayalım. Haberde bahsi geçen çalışma Climate Central isimli merkezi ABD’de bulunan, kâr amacı gütmeyen bağımsız bir organizasyon tarafından yapılmıştır. Bu organizasyonda bilim insanları ve gazeteciler birlikte çalışmaktadır ve iklim değişikliği, iklim değişikliğinin toplumlara etkileri hakkında bilimsel araştırmalar yürütmektedirler. Organizasyon aynı zamanda yaptıkları bilimsel çalışmaları belirli periyotlarla medya kuruluşlarına raporlayarak iklim değişikliği hakkındaki çalışmalardan toplumu haberdar etmektedir.

Yapılan çalışma ise iklim değişikliği sebebiyle yükselmekte olan deniz sularının kıyı bölgelerini içine alması üzerine oturuyor. Öncelikle iklim değişikliği ile ilgili bilim dünyasının uzlaştığı çeşitli iyi ve kötü senaryolar var. Senaryoları çeşitlendiren ise iklim değişikliğini yavaşlatma ve durdurma sürecinde hala yapılabilecekler. Fakat bugüne kadar yapılabilecekler büyük oranda yapılmadığı için en kötü senaryonun gerçekleşme olasılığı günden güne artıyor. 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması, iklim krizinin önüne geçmek için küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2°C ile sınırlandırmayı, mümkünse 1.5°C altında tutmayı amaçlıyor.  Fakat Paris Anlaşması’nı onaylayan ülkelerin verdikleri taahhütler dünyayı bugüne kıyasla yaklaşık 2.6°C daha sıcak bir gezegen yapacak. Ülkemiz ancak 2021 yılına gelindiğinde bu anlaşmayı mecliste onayladı. Anlaşılacağı gibi devletler yapılabilecekler konusunda sürekli geç kalıyor ve artık birçok bilim insanı iyimser senaryolardan vazgeçip kötü senaryoya hazırlık yapılması gerektiğini düşünüyor.

Climate Central internet sitesinde iklim değişikliğine bağlı olarak denizlerde meydana gelecek yükselmeyi çeşitli senaryolar için modelleyen araçlar bulunuyor.  Climate Central’a göre 2°C artış deniz seviyesinde 6 m bir yükselmeye sebep olacak. Bu yüksekliği gelgit çizgisinde düşünmek gerekiyor. İlk çalışılan senaryolarda bu seviyeye 200 yıldan daha kısa bir sürede ulaşılacağı tahmin ediliyordu; fakat iklim değişikliğine karşı alınan önlemlerin oldukça yetersiz ve yavaş olması bu sürenin beklenenden çok daha kısa olacağını düşündürüyor.

Şekil 1. 2050 yılına gelindiğinde sular altında kalacağı tahmin edilen alanlar. (Su basma seviyesinin altında kalan alanlar açık mavi renk ile gösterilmiştir, Climate Central tarafından geliştirilen haritaya bağlantıdan ulaşabilirsiniz.)

Dikkat çekmek istediğim nokta ise iklim değişikliği ve yükselmekte olan suların tersanelere etkisi olacak. Öncelikle şiddetlenen meteorolojik olaylar tersanelerde açık alanda yapılan işler düşünüldüğünde günden güne artan iş günü kayıplarına yol açacak. Deniz operasyonlarında bekleme süreleri artacak. Yüzen havuzlardaki işler kötü hava koşulları nedeniyle sık sık aksayacak, kuru havuzlara gemi sokmak yine kötü hava koşullarında daha tehlikeli olacak. Şiddetli rüzgarlardan dolayı raspa ve boya yapmak zorlaşacak. Bu örnekleri oldukça çeşitlendirmek ve arttırmak mümkün. Sizin de zihninizde canlandığı gibi açık alanda yapılan işlerin riskleri her gün biraz daha artacak.

En önemli konu ise yükselmekte olan sular. Yapılan çalışmaya göre eğer önlem almazsak tersanelerimizin sular altında kalmasına 30 yıldan az bir zaman kaldı. Burada bahsi geçen sular altında kalma durumunu, deniz seviyesindeki yükseliş, gelgitler ve şiddetli rüzgâr etkisi ile su basması olarak düşünmek daha doğru olacaktır. Yani sular yükseldiğinde deniz Şekil 1’de gördüğünüz alanlara kadar taşacak ve daha sonra geri çekilecek. 2050 yılına kalmadan şiddetli meteorolojik olaylar ve yükselmekte olan sular tersanelerimizin önüne çıkacak önemli bir sorun olarak gözüküyor.

Geç kalınmadan bu tehlikeleri gündeme alıp, tedbirler konusunda proaktif olmak, karşılaşılacak can ve mal kayıplarını önlemek açısından hayati öneme sahiptir.


Baran Serdar SARIOĞLU, Yük. Müh., Arş. Gör.

sariogluba@itu.edu.tr

İstanbul Teknik Üniversitesi

Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi

Gemi ve Deniz Teknolojisi Mühendisliği Bölümü